Hâlidi Ziyâiyye Silsilesinde Râbıtanın Tarihsel Seyri

İÇERİKLER

Tasavvufta Râbıtanın Önemi ve Ziyâiyye Kolu

Tasavvuf yolunun temel unsurlarından biri olan râbıta, müridin mânevî kemale ermiş bir mürşidin suretini zihninde canlandırarak ondan feyz almasını sağlayan bir uygulamadır. Bu uygulama, Hâlidiyye tarikatının önemli bir kolu olan Ziyâiyye‘de özgün bir anlayışla benimsenmiştir. Ziyâiyye’nin pîri Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî Hazretleri ve halifeleri bu meseleye dair farklı yaklaşımlar geliştirmiştir.

Konuya girmeden önce İmam Gazzâlî’nin, İhyâ adlı eserinde ibadetteki huşû ve murakabe bilincini güçlendirmek adına kullandığı şu ifadeleri hatırlatalım:

“Eğer sen Allah’ın celâlinin hakikatini idrak etmekten âciz isen, hiç olmazsa zamanındaki hükümdarlardan birisinin huzurunda bulunduğun gibi ol! Veya namaz boyunca farzet ki, ehlinden seni koruyup gözeten sâlih bir kimse tarafından gözetilmektesin veya seni iyi bilmesini arzu ettiğin herhangi bir insanın kontrolü altındasın. Böyle bir düşünce ile kıldığın namazda, her tarafın sükûnete kavuşur.” (İhyâ, 1/166)

Bu yaklaşım, râbıtanın temel mantığını anlamak açısından önemli bir bakış sunmaktadır. Râbıta, müridin kendisini sürekli bir murakabe ve manevi kontrol altında hissetmesini sağlayarak ihlas ve huşûyu artırmaya yönelik bir usuldür.

Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’nin Râbıta Hakkındaki Görüşü:

Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin şeyhi Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî, “Âdâbu Zikri’n-Nakşibendiyye” isimli eserinde râbıtayı şu şekilde tarif etmektedir:

“Sonra mürşidimiz Hazret-i Şeyh, Mevlânâ Ziyâüddîn Hâlid kaddesallahu sırrahu’l-azîz’in sureti ve ruhaniyetini tefekkür eder. Feyzin, Şeyh’in iki kaşı arasından çıkarak bizim iki kaşımız arasına aktığı düşünülerek kalple istimdâd edilir. Bu düşünce ve tasavvura ‘râbıta‘ denir.” (Süleymaniye YEK, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3071, vr. 40b-41a.)

Bu tanım, Ziyâiyye’nin erken dönemlerinde râbıtanın doğrudan Mevlânâ Hâlid’e yapılması gerektiğini ve mürşidin ancak vefatından sonra ruhanîyetine bağlanılabileceğini ifade etmektedir. Ancak bu anlayış, Ziyâiyye silsilesinde zamanla farklılıklar göstermiştir.

Ziyâiyye’nin önde gelen postnişinlerinden Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi‘nin halifesi Mustafa Fevzî Efendi, Bolvadinli Ahmed Fevzi Efendi‘ye yazdığı bir mektupta şunları ifade etmektedir:

“Cenâb-ı Ziyâü’l-milleti ve’d-dîn, Gavsü’l-vâsılîn kaddesallâhusırruhü’l-metîn Efendimiz, râbıtayı Mevlânâ Hâlid kaddesallâhu’l-sırruhu’l-mâcid hazretlerine târif buyururlar ve ‘Şekil ü şemâili bana benzer‘ derlerdi.

Gerek şeyhü’l-ekrem Hasan Hilmî müfahham kuddise surruhû hazretleri ve gerek halefleri bulunan şeyhayn-i mükerremeyn hazerâtı yine râbıtayı Hazret-i Halid Efendimiz’e telkîn ederlerdi.

Şimdi makâmda bulunan zât-ı şerif de onların eserini takip etmektedir.

Bendenizi sorarsanız kırk senedir şeyhimiz Pîr-i destgîrim velî-nîmet-i bî minnetim Gümüşhâneli hazretlerine râbıta ederim. Hazret-i Hasan Hilmi’ye de ayrıca murâbıt olurum. Bazen her ikisine birlikte ve bazen de onlar vâsıtasıyla Hazret-i Mevlânâ Hâlid’e râbıtada bulunurum.”

Mustafa Fevzi b. Numan, Menâkıb-ı Ziyâiyye, 607-608.

Râbıtanın mahiyetine dair önemli noktalara temas eden bu mektupta ifade edildiğine göre Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddin Efendi “Bana benzer” diyerek râbıtayı Mevlânâ Hâlid üzerinden tarif etmiştir. Burada Mevlânâ Hâlid’e yapılması gerektiği hassasiyetinden kopmama gayretiyle birlikte bir nebze de kendini dahil etme hususiyeti göze çarpmaktadır.

Metinde Gümüşhânevî hazretleri’nden sonra postnişin olan ilk halefi Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi ve ondan sonra sırayla posta geçen halifeleri “şeyhayn” diye ifade edilen Safranbolulu İsmail Necati Efendi (v. 1919) ile Dağıstanlı Ömer Ziyâeddin Efendiler (v. 1920) ve  “şimdi makamda bulunan” diye işaret edilen Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi (v. 1926)’nin de aynı şekilde hareket ettiği belirtilmektedir.

Mustafa Fevzi Efendi’nin ifadesine göre, resmen bu şekilde talim edilmesine rağmen, fiiliyatta müridler, pîr-i sânî olarak gördükleri Gümüşhâneli hazretlerine râbıta etmektedirler. Yer yer de hali hazırdaki şeyhlerini râbıta tahayyülüne dahil etmektedirler. Bu fiili durum, tabii ki keyfi bir hareket değildir; yolun mürşitlerinin zımnen kabulleriyle gerçekleşmektedir.

Bu ifadeler, Ziyâiyye postnişinlerinin resmî olarak Mevlânâ Hâlid’e râbıta edilmesini tavsiye etmelerine rağmen, müridlerin fiilen kendi dönemlerinde yaşayan şeyhlere de râbıta yapmalarını doğal bir süreç olarak gördüklerini ortaya koymaktadır. Ayrıca “Şekil ü şemâili bana benzer” ifadesi, vefat etmiş bir şeyhe râbıta yapmanın zorluğunu açıkça göstermektedir. Özellikle onu hiç görmemiş veya az görmüş olan müridler için, bu ifade râbıtayı kolaylaştırmak adına yapılan bir uygulama olduğu çok açıktır.

Mehmed Zahid Kotku Efendi ve Mahmud Es’ad Coşan Efendi’nin Râbıta Yorumları

Ziyâiyye silsilesinde bu anlayış zamanla daha da gelişerek, Mehmed Zahid Kotku Efendi‘nin râbıta tarifinde hem Mevlânâ Hâlid’e hem de yaşayan mürşide yapılmasına dönen bir şekil kazandığı görülmektedir:

“Bizim pirimiz Hazreti Hâlid’dir… Karşımızda onun oturduğunu, onun yanında da Efendi Hazretleri’ni düşünürüz. Feyz-i İlâhî’nin onların gönüllerinden bizim gönlümüze aktığını tasavvur eder ve gelecek feyze bir müddet intizar ederiz.”

Bu durum, Ziyâiyye kolundaki râbıta anlayışının gelenekten sapmadan esneklik kazandığını ve hem silsilenin ruhaniyeti hem de yaşayan mürşidler üzerinden bir feyiz aktarımının mümkün kılındığını göstermektedir.

Mahmud Es’ad Coşan Efendi, bu anlayışı daha da ileri taşıyarak bütün silsileyi bir arada düşünerek râbıta edilmesini tavsiye eder:

Zikrullahı beraberce yaptığımızı düşünün! Gözünüzü kapatın, bizi hocalarımızla, evliyâullah büyüklerimizle, karşınızda göz önüne getirin, gönlünüzü gönlümüze bağlayın!” (Nazarî ve Amelî Esaslarıyla Ziyâiyye Yolu)

Sonuç: Ziyâiyye’de Râbıtanın Dönüşümü

Bu tarihsel ve naklî seyir, Ziyâiyye tarikatında râbıta anlayışının zamana ve hacete binaen çeşitlilik kazandığını ortaya koymaktadır. Başlangıçta yalnızca Mevlânâ Hâlid’e yapılan râbıta, zamanla yaşayan mürşidleri de içine alan bir usul kazanarak Ziyâiyye silsilesi içinde farklı meşreblerin benimsediği bir uygulama haline gelmiştir.

Gelinen noktada zahirde sanki Mevlânâ Hâlid’e bir muhalefet varmış gibi bir görüntü oluşsa da, hiçbir dönemde bu durum bir muhalefet olarak görülmemiş ve meşayıha olan hüsn-ü zan ve teslimiyet halel görmemiştir.

İsmetiyye Kolunda Râbıtanın En Baştan Beri Yaşayan Mürşide Yapılması

Ziyâiyye’nin giderek yaşayan mürşidi de râbıtaya katması, Büyük Şeyh Efendi olarak bilinen İsmet Garibullah Efendi’den gelen İsmetiyye kolundaki râbıtanın en baştan beri yaşayan mürşide yapılması tercihinin, uygulamada daha kolay ve müfid olduğunun bir delilidir.

Hâlidî İsmâtiyye silsilesinin tercihini daha detaylı görmek için aşagıdaki linkten okuyabilirsiniz

https://muhittinodemis.com/halidi-ismetiyye-silsilesinde-rabitanin-tarihsel-seyri