Meşayihın Dirisinden de Ölüsünden de Feyiz Gelir
“Üveysîdir tarîki Nakşibendî.”
“Gelür feyz zinde ve mürdeden anla pendî.”
“Kamudan ehz olur yok sedd-ü bendi.”
Meşayihın Dirisinden de ölüsünden de feyiz gelir,
Zinde: Diri, Mürde: Ölü,
Pend ise vaaz ve nasihat demektir.
Yani hepsinden, hayatta olandan da olmayandan da feyz alınır.
Buna bir mani, bir perde yoktur.
Ruha perde olur mu? Olmaz.
Feyiz de onun gibi bir şeydir, ona da perde olmaz. Beden çürür, fakat ruha bir şey olmaz. O feyz almaya devam eder.
Üveysilik Nedir?
Üveysîlik bir kimsenin, bedenen biraraya gelmediği kişilerden rüya, zuhurat gibi yollarla mânevî terbiye alması demektir.
Üveysîlik aslında rabıtanın da temelini oluşturmaktadır.
Yani bedenî bir birliktelik olmadan kalben, ruhani bir yolla, feyz alma, terbiye görme, rabıtada da vardır.
Tek farkla ki;
Rabıtada asıl olan bedenen görüşülen tarikat alınan kişiye yapılmasıdır,
Üveysi ise hiç görüşmediği kişiden feyz alır.
Şimdi;
Efendi Hazretlerimizden sonra şeyh yoktur, rabıta Efendi Hazretlerimize devam edecek diyenler, bir yandan da yolun kapanmadığını, belki ilerde Üveysi olarak devam edeceğini yoğun bir şekilde gündeme getiriyorlar.
Ayrıca Üveysi olanlarında rabıtalarını kendilerinden önceki hiç görmedikleri meşayıha yaptığını iddia ederek, rabıtanın Mahmud Efendi hazretlerimize devam edebileceği iddiasını, güya kuvvetlendiriyorlar.
Güya Ebu’l-Hasan Harakânî hazretleride rabıtasını kendinden 100 küsür sene önce yaşamış Beyazid-i Bestamiye yapmış!
Bu delillendirmeyi malesef aceleyle birisi yapmış, diğerleri de ondan kopyalamışlar.
Çünkü ilginç bir şekilde hepsi aynı hatayı tekrarlıyorlar.
Yani;
Güya Ebu’l-Hasan Harakânî’nin Beyazid-i Bestami’den baska seyhi hiç olmamış, kimseden terbiye görmemiş, icazette almamış.
Güya;
Sadece Rüya yoluyla Beyazid-i Bestami’den tarikat almış, icazet almış, rabıtasını da ona yapmış!!!
Gerçektan bu gafletten mi ? Cehaletten mi ?
Yoksa Hıyanet mi ?
Risale-i kudsiyye okumadınız mı?
Bahsettiğiniz Üveysileri kitaplarımızdan hiç mi araştırmadınız?
Kitaplarımızda mukarrar ve Efendi Hazretlerimizin ifadelerinde de mevcuttur ki ;
Zahiren el aldığın bir mürşid olmadan Üveysilik olmaz.
Hatta bu çok tehlikeli bir yoldur.
Çünkü, rüyalar insanı aldatır. Şeytana yol açar.
Nakşibendî Meşâyıhından Abdullah Dihlevî Ne Der?
“Rüyaların en güzeli, Allahın Rasûlü’nü görmektir. Ancak burada da vehim ve hayal endişesi vardır. Yani vehim, gerçek zannedilebilir. Çünkü zikir nurlarının parlaması, muhabbet ve ihlâs veya çok salevat getirmek yahut da hadis ilmiyle çok meşgul olmak gibi ameller, rüyada o Hazret (sallâllâhu aleyhi ve sellem)’in sûretinde görülebilir. Gören de Rasûlullâh’ı gördüm zanneder. Rasûlullâh’ın başka başka şekillerde görünmesinin sebebi budur. Eğer Medîne-i Münevvere’de bulunan ve O’nun hilyesini anlatanların (sahâbîlerin) bildirdiği hakikî şeklinde görürlerse, bu çok büyük bir saâdettir ve mâneviyat yolunda ilerlemeye, dinde kolaylığın artmasına sebep olur.”
Ancak;
Burada tashih makamı zahirî Mürşidlerdir. Onların yed’i olmadan tuzaklarla dolu bir yoldur.
Kimse heveslenmesin,
Fasid istidlallerle delil aramasın!
Yazıktır!
Hakikati örtemezsiniz!
Yolu bozmaya gücünüz yetmez!
Ayrıca;
Tüm bunları yolu korumak, Rabıtayı korumak adına yapmak garâbetin, kabâhatin son noktasıdır.
İslâm tarihinde kendisini Mehdî veya peygamber ilân edenlerin bir kısmı sahte rüyalarla yoldan çıkmış olanlardır.
İsmâil Hakkı Bursevî Kitâbü’n-Netîce’de Ne Der?
“Bazı dervişler, şeytanı gök ile yer arasında bir sedir üzerinde görüp Hak Teâlâ zannederler ve Hak yolundan çıkarlar…
Şeytan; dervişi bir yol ile bağladıktan sonra, ona doğru diye birçok yanlış ve bâtılı gösterir. Bu tehlike içinde kalan, vehim ve hayalin peşinden giden çoktur. Uyanıp doğru yola dönenler nâdirdir. Çoğu şeytanın çengelinde asılıp kalmıştır.”
Hasılı;
Okunmaz bu ilim asla kitapla, Verildi yed bi yed sadri hitapla,
Teselsülle bulup Hakk’a gidelim.
Cemâli ba kemâle seyridelim. (R.Kudsiye sf: 48)