Mahmud Efendi ve Tasavvufun Saf Ruhu

İÇERİKLER

Tasavvufun Saf Kaynağı ve Mahmud Efendi’nin Mirası

Bir pınarın kaynağından çıktığı gibi, tasavvuf da aslıyla saf ve berraktır. Ne zaman ki sulara çamur karışır, işte o vakit hakikat bulanır, göz gözü görmez olur. Mahmud Efendi Hazretleri, bu berrak pınarın başında durmuş, ona bulanıklık karıştıran elleri daima geri itmiştir. O, tasavvufu süslü sözlerle, debdebeli meclislerle değil, bizzat yaşantısıyla anlatmış, onu menfaatin değil, marifetin durağı olarak görmüştür.

Ne gariptir ki bugün, onun adını taşıyan bazı kimseler onun yolundan değil, nefsin arzularından yürümektedir. Oysa Mahmud Efendi, Allah’a kulluğu, zühdü ve edebi öğreten bir mektepti. O mektebin talebeleri sadelikle giyinir, ilimden beslenir, hizmetle yoğrulurdu. Bugün ise bazı kimseler onun mirasını zenginliğe, dünyevî makamlara, şaşaalı sahnelere malzeme yapmaktadır. İşte burada su bulanır, yol eğrilir, hakikat perdelenir.

Hakiki Tasavvufun Ölçüsü: Sadakat mi, Gösteriş mi?

O, giydiği cübbenin ağırlığını bilir, taşıdığı sarığın mesuliyetinden korkardı. Ne bir asaya yaslanarak büyüklük tasladı ne de ardında yürüyenleri kendine köle kıldı. O, “Hizmet edin.” derdi, “Sultan olun.” değil. Bugün Mahmud Efendi’nin adını anarak onun gölgesinde taht kurmak isteyenlere sormak gerekir: Onun sadelik anlayışını, ilme adanmış ömrünü, hakikat karşısında eğilmeyen duruşunu neden taşımıyorsunuz?

O, tasavvufu ticarete dökenlerden uzak durdu. Onun meclisinde Kur’an’ın ve sünnetin sesi vardı, menfaatin ve çıkar hesaplarının değil. Şimdi bakıyoruz, kimi onun ismini kullanarak dünya saltanatı sürüyor, kimi onun hatırasını paraya tahvil ediyor. Oysa Mahmud Efendi, tasavvufu ne bir hanedanlık ne de bir servet kapısı olarak görmüştü. O, insanları kendine değil, Allah’a çağırdı. Bugün onun adını kullananlar insanları Allah’a mı çağırıyor, yoksa kendi düzenlerine mi?

Gerçek Tasavvuf Gösterişle Değil, Gönülle Yaşanır

O, bir lokma bir hırka ile yetinmişti. Gözlerini ne lüks arabalara ne süslü saraylara dikti. “Dünya malı mülküyle övünen, tasavvuftan nasipsizdir.” derdi. Bugün ise onun adı altında, altına boyananlar, makam yükseltenler, tasavvufu gösterişe dönüştürenler var. Ne büyük hüsran!

O, insanları Allah’a bağladı, kendine değil. O, adını değil, Allah’ın adını yüceltti. Oysa şimdi onun mirasını sahiplenip, onun adını kullanarak şahsını büyütenler var. Fakat unuttukları bir şey var: Hakk’ın terazisi şaşmaz. O terazi, kimileri için izzet, kimileri için rezalettir.

Mahmud Efendi, gözler gibi kalpleri de temiz tuttu. Ona bakan, İslam’ın inceliğini görürdü. Onun adını anıp da nefsinin esiri olanlar aynaya bakmalı: O aynada kendilerini mi görecekler, yoksa Mahmud Efendi’nin tertemiz mirasını mı?

Mahmud Efendi Hazretleri’nin mirasını temiz tutabilenlere ne mutlu!
Kirletenlere de yazıklar olsun!